Ölülerin Tahtları

Thrones of Mors

Karanlık, taş duvarlı bir taht odasında, zayıf bir ışık huzmesi, odanın ortasında toplanmış gölgeleri aydınlattı. Bu gölgeler, ölümün soğuk nefesiyle biçimlenmiş, kadim ruhlardı. Onlar, "Thrones of Mors" klanının ölümsüz üyeleriydi. Her biri, bir zamanlar dünyaya hükmetmiş, şimdi ise sadece birer gölge olarak var olan krallardı.

Odanın merkezinde, devasa bir taş tahtta, klanın lideri Kiophez oturuyordu. Soğuk ve bilge gözleri, etrafında toplanan diğer ruhlara doğru kaydı. Kiophez'in varlığı, karanlığın içinde bir huzursuzluk dalgası yaratmıştı. Sessizliği ilk o bozdu.

"Thrones of Mors..." diye mırıldandı, sesi yankı yaparak odanın köşelerine yayıldı. "Bu ismi seçtik, çünkü bizler ölülerin tahtlarında oturuyoruz. Bu tahtlar, bizim bedensel varlığımızın ötesinde, ölümün hüküm sürdüğü bir dünyada yer alır."

Bir başka ruh, hayaletimsi bir şekilde öne çıkarak konuştu: "Ama bu isim ne anlama geliyor, Kiophez? Neden ölümün tahtları?"

Kiophez, derin bir nefes almış gibi yaparak başını kaldırdı. "Mors, Latince'de ölüm anlamına gelir. Bizim tahtlarımız, ölümle birlikte var olan, ölümden sonra bile hüküm süren güçlerin sembolüdür. Biz, bu tahtlarda otururken, dünyada kaybettiğimiz her şeyi geri kazanmayı bekleriz. Bizim varlığımız, yalnızca yaşamda değil, ölümde de sürer."

Odadaki diğer ruhlar, bu açıklama karşısında sessizliğe gömüldüler. Bu, onların kaderiydi; ölümle birlikte gelen sonsuz bir krallık. Kiophez’in sözleri, onları bir kez daha varlıklarının anlamına bağladı.

"Thrones of Mors," diye tekrarladı Kiophez, "ölülerin tahtlarıdır. Bizler, bu tahtların sahipleriyiz. Ölüm bizi ayırsa da, bu odada bir araya gelerek ebedi hükmümüzü sürdürürüz."

Oda, bir kez daha sessizliğe büründü. Bu, onların kaderiydi: Sonsuzluk boyunca ölümün tahtlarında hüküm süreceklerdi.