"Nasıldı biliyo musun? Böyle gemi kurduk. Çok da güzel böyle loot'umuz var. Bi' tayfa dedi ki, geldi dedi ki, çok güzel grade'imiz var. Aaa... Tam müzik çaldıı.. Hideout'tayız biliyo musun? Böyle, çok da böyle göbek bi' yerdeyiz. I-12'deyiz, Reaper'ız böyle, haa, tabii.

Ondan sonra müziğin birisi çaldı. Triumphant set böyle... Böyle double gun gayet. Biz şimdi şeyiz ya, biraz kılıcız falan. Herkes böyle ayağa kalktı. Ben de Reaper'ım. Tabi eyvallah dedik, bayrakları sattık falan. Adam topla geldii, oturdu. Grog'larımızı içtik, bi'daha içtik. Adam bize dedi ki "ya" dedi "bunları mı kesiyosunuz?" dedi yaa... Aynen bak: "siz bunları mı kesiyosunuz?" dedi. "Ben" dedi "bekleyin" dedi; "atın adventure'ı yaa gerek yok" dedi, biliyon mu? "Gerek yok, gerek yok" dedi. "Ben" dedi "biraz sonra size gelicem" dedi.

Biz de emissary'miz de güzel. Nasıl güzel? O kadar güzel kii, o kadar güzel ki, nasıl böylee. Adam çıktı gitti. Biz de bekliyoruz ki, adam nassıll geelcek?? Ama bizim emissary nasıl güzel biliyo musun? O biçim o kadar güzel. Bak. o kad-- Kaptan bi dinlesenee! aaa bak bak bak! Ya adam çıktı gitti mi? Çıktı gitti! Biz de dedik ki "ulan" dedik "bu adam ne kesiyo acaba?" Çünkü bizim emissary çünkü çok güzel biliyo musun? Biz bekliyoruz hala, adam gelicek; dedi ki "ben size PvP'yi getiricek" falan, diye.

Aradan yarım saat geçti. Direğin zili çaldı mı? Çaldı. Zınnnk adam merdiveni açtı, biz zili açtık. Biz de bekliyoruz, adam getircek, güzel bi' şeyler getirsin diye. Adam ne dese bize? Chest of Sorrow'u gemide unutmuşum desin. Yarrrım saat ro-rowboat'la gezmiş! Biz de yani bekliyoz kamili. ah-haa!"